Merhaba arkadaşlar, bugün Felsebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Arda Özgüven ile yaptığımız sohbeti sizlerle paylaşacağım. ''Felsebiyat da ne ?'' diyorsanız şöyle bir cevap vereyim: Bulabileceğiniz en güncel Sanat-Kültür yayınlarından biri; bunun yanında yazarların fikirlerinden çıkan metinlere ev sahipliği yapan dergi. Sadece Felsebiyat kadrosu yazmıyor, dilerseniz siz de blog ekinde yer alabiliyorsunuz.
Felsebiyat hakkımızda kısmı:
İsmini Felsefe ve Edebiyat’ın birleşiminden alan Felsebiyat Dergisi, 2 Haziran 2011 tarihinde Arda Özgüven tarafından kuruldu. Her ne kadar yayıma başladığı günlerde editörlük koltuğunda Seda Bozatay otursa da, Şubat sayısından itibaren editörlük görevine derginin yazarlarından Cansu Kızılpınar getirildi.
Bitlis Kütüphanesi, #BenimKahramanimSensin, Kardeşini Bul, Mavi Umutlar gibi kampanyalarda önemli roller üstlenen Felsebiyat Dergisi, #otizmifarketyasamipaylas Kampanyası ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Felsefe Günü’ne de imzasını attı.
Epigramme eki ile tarihe bir yolculuk yapan Felsebiyat Dergisi, okuyucularının yaptığı çalışmaları değerlendirmek adına önce “Ayın Bloggerı” köşesini, ardından da “FELSEBİYAT BLOG” ekini kurdu!
Bünyesinde Prof. Dr. Sevil Atasoy ve radyo programcısı Olcay Tanberken gibi tecrübeli isimleri de barındıran Felsebiyat Dergisi’nin kadrosunu genç ve işinde uzmanlaşmak isteyen isimler oluşturuyor.
Ne mutlu size, yazmak çok güzel şey ! Yeni çalışmalarını merakla bekliyorum. Asıl konumuza geçelim. 'Felsebiyat' ! Felsebiyat nasıl ortaya çıktı? Bir şeyler mi yaşandı yoksa bu platformu oluşturma fikri bir anda mı aklına geldi?
Bitlis Kütüphanesi, #BenimKahramanimSensin, Kardeşini Bul, Mavi Umutlar gibi kampanyalarda önemli roller üstlenen Felsebiyat Dergisi, #otizmifarketyasamipaylas Kampanyası ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Felsefe Günü’ne de imzasını attı.
Epigramme eki ile tarihe bir yolculuk yapan Felsebiyat Dergisi, okuyucularının yaptığı çalışmaları değerlendirmek adına önce “Ayın Bloggerı” köşesini, ardından da “FELSEBİYAT BLOG” ekini kurdu!
Bünyesinde Prof. Dr. Sevil Atasoy ve radyo programcısı Olcay Tanberken gibi tecrübeli isimleri de barındıran Felsebiyat Dergisi’nin kadrosunu genç ve işinde uzmanlaşmak isteyen isimler oluşturuyor.
Dilerseniz
Arda ile sohbetimize geçelim.
Merhaba Arda,
öncelikle teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler. Kendini bana ve okuyuculara
kısaca tanıtır mısın ?
Merhaba,
öncelikle bu sohbet ortamını oluşturduğunuz için ben size teşekkür ederim.
Kendimi tanıtma konusunda pek başarılı olduğumu söyleyemem ama elimden
geldiğince anlatmaya çalışayım. Her ne kadar Antalya’da başlamış olsam da
dünyaya, hayatımın önemli bir kısmını geçirdiğim Ankara’ya ait kalan bir
adamım.
Şehirlerarası
yolculuklarda çocukluğun getirdiği oyunlarla başladığım bu yolda, zamanında
“Acaba bunlar nasıl yazılıyor?” dediğim eserler gibi eserler çıkarmaya
başladım. Bunların başında Atatürk Düşünce Derneği için yazdığım bir piyes ve
tamamlanmamış tiyatro oyunlarım/romanlarım geliyor.
Tamamlanamamış
bunca şeyin arasında, 2012 yılında çıkan ama yayınevi ile aramızdaki bazı
sorunlardan ötürü satışında sıkıntı yaşadığım “Bir Çok Ben” adında bir şiir
kitabım ve şuan yazmakta olduğum romanlarım mevcut.
Anadolu
Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü son sınıf öğrencisi olup, 2 Haziran
2011’den beri Genel Yayın Yönetmenliğini yürüttüğüm Felsebiyat Dergisi’nin de
kurucusuyum.
Bunların
dışında kalan zamanımı da ailem ve sevdiğim kadına ayırıyorum.
Ne mutlu size, yazmak çok güzel şey ! Yeni çalışmalarını merakla bekliyorum. Asıl konumuza geçelim. 'Felsebiyat' ! Felsebiyat nasıl ortaya çıktı? Bir şeyler mi yaşandı yoksa bu platformu oluşturma fikri bir anda mı aklına geldi?
Felsebiyat
Dergisi’nin ortaya çıkmasında iki büyük ana etken olsa da, genel anlamda birden
ortaya çıkmış bir proje olduğunu söyleyebilirim. Birinci etken, çalıştığım
dördüncü gazetede, editörüm ile büyük sorunlar yaşamam olmuştu. Yazara ve emeğe
hiçbir zaman değer vermiyordu. Sanırım kendi dergimin patronu olmama, onun bu
davranışları sebep oldu.
Bir diğer
etken ise alışveriş merkezleriydi. Bugün hangi şehirde, hangi alışveriş
merkezine giderseniz gidin, dergi raflarında daima kadın cinselliğini sömüren
dergiler göreceksiniz. “Peki, kadınları istismar etmeden bir dergi kurulamaz
mıydı?” İşte bu soruyla yola çıktım ve ortaya birden Felsebiyat Dergisi çıktı.
Doğru bir tespit ne
yazık ki. Felsebiyat’ın niteliği sanat dergisi olarak geçiyor, peki güncel
sanat haberlerini, sanatsal yazıları tüm dallarıyla mı yoksa yalnızca belirli
yönleriyle mi okuyuculara aktarıyorsunuz ?
Felsebiyat,
içerik olarak ilk zamanlarda her ne kadar bir “kültür ve sanat” dergisi olma
özelliği taşıyor olsa da, gün geçtikçe “Kültür, Sanat ve İnsan” dergisi
kimliğini aldı. Bunun amacı aslında insanlara keyifli bir dergi sunmaktı. Dergi
çatımız altında bulunan çalışmaların oyun haberlerinden, teknoloji haberine
kadar geniş bir yelpazesi var. Bunun sebebi, bütün insanlara hitap edebilmenin
çabası içerisinde olmamız. Ülkemizde insanlar sadece “kültür ve sanat” ile
ilgilenmiyor, bunlarla ilgilenmese de dergi okumayı seven insanlar olduğunu
unutmamak gerekir. Biz onları da hatırlıyoruz.
Klasik bir soru olacak
ama Felsebiyat'ı 3 kelime ile tanımlar mısın?
Kadın, adam
ve çocuk…
‘Karanlıktan şikâyetçiyseniz
ışık yakmayı deneyin' sloganıyla karşılıyor bizi Felsebiyat. Burada artmasını
dilediğimiz kültür-sanatsever kitleye seslenişte mi bulunuyorsunuz ?
Aslında daha önce de söylediğim
gibi, biz yola her ne kadar kültür ve sanat sevicileri için çıkmış olsak da,
bir süreden sonra tüm insanlara hitap etme kararı aldık. Dergimizin rotasını
buna göre belirledik. Bu yüzden, biz bu sloganı karanlıktan şikâyet eden tüm
insanlar için kullanıyoruz. Karanlık bir cehaletin üstesinden, aydınlık bir
bilginin geleceğini düşünen herkese sesleniyoruz aslında.
Sevil Atasoy, Olcay
Tanberken, Volga Calderon... Bu büyük isimler derginin kuruluşunda rol oynadı
mı? Yoksa siz mi kendileriyle iletişime geçip Felsebiyat ailesine katılmalarını
sağladınız ?
Derginin ilk
sayısından itibaren yazarlık yapmakta olan birkaç arkadaşımız mevcut şuan.
Bunlardan birisi de sayın editörümüz Cansu Kızılpınar. Yani bu derginin kuruluş
aşamasında “büyük bir isim” rol oynamadı.
Sevil Atasoy
ile tanışmam ise önceye dayanıyor biraz. Okan Bayülgen ile TV8’de program
sunmaya başladığından beri tanıyorum kendisini. Okan Bayülgen için bir süre
yazmıştım, bu yüzden iletişim kurmamız zor olmadı.
Gerek Sevil
Atasoy, gerekse ekibimizde yer alan diğer büyük isimleri ben editörümüz Cansu
Kızılpınar’a öneriyorum; onunla yaptığımız ayaküstü bir toplantının ardından,
karşı taraf da isterse bu isimleri Felsebiyat Ailesi’ne dâhil ediyoruz.
Sevil Hanım
ya da diğer isimler dergimizin kuruluşunda rol oynayamadı fakat ne mutlu bize
ki bu projeyi geliştirmemize büyük katkı sağlıyorlar.
Dilerim ki siz de ileride bu yolda marka isimlerden biri olursunuz. Kadronuza dair, ekip arkadaşlarınız hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Kadromuz
tecrübeli ve tecrübesiz olmaları fark etmeksizin yaptığı işe saygı duyan
kişilerden oluşuyor. Samimi bir ortamda, samimi bir iş yapmaya çalışıyoruz.
Dergi dışında gayet yakın ilişkiler kurduğum insanlarla birlikte çalışmak,
Felsebiyat’ın seyri açısından daha başarılı oluyor. Biz birlikte iş yapmaktan
keyif alan, iş dışında da bir şeyler paylaşan, güzel bir ekibiz.
Güzel işler samimi
ortamlardan çıkıyor elbette, en güzel örneklerden biri olmuş Felsebiyat. Peki
bu güzel iş ne derece yol alacak, Felsebiyat’ı yakın gelecekte nerede
görüyorsunuz?
Bu biraz da
okuyucularımıza bağlı aslında... Onlar ne kadar var olmamızı isterse, biz yakın
gelecekte o kadar fazla ilerlemiş olacağız. Felsebiyat Dergisi, dizgini
okuyucunun eline veren bir dergi.
Ben Felsebiyat gibi
platformları ne yazık ki çok az görüyorum. Bu yüzden benim gözümde Felsebiyat
kesinlikle çok değerli. Zaman ilerledikçe ülkemizde Kültür ve Sanata ilgi
artacak mı, ne düşünüyorsunuz? Ki öyle olacaksa Felsebiyat'ın bu akıma öncülük
eden isimlerden olmasını isterim.
Baktığımız
zaman bizim kadar okuyucusuyla iç içe başka bir platform görmek zor oluyor.
Keşke görsek de desteklesek fakat insanlar kendisini okuyan kesime, yeterince
saygılı davranamıyor günümüzde. Son yaşanan Gezi olaylarında da gördük ki,
halkın ve bilhassa gençliğin içerisinde büyük bir sanat sevgisi bulunuyor.
Sokak sanatçıları, merdiven boyamalar, parodiler de bunları gösteriyor. Eğer
gençlerin ve sanatın önündeki baskı bir nebze azalırsa, kültür ve sanatın daha
iyi yerlere geleceğine inanıyorum. Eğer ki sanat için değerli mekânlar
kapatılmak yerine, yenileri yapılırsa; bu ülkede sanat birçok sorunu
çözecektir.
Çok önemli bir noktaya değindin. Ülkemiz çağdaşlaşmalı, gerici zihniyet
silinmeli. Maalesef toplumumuzun büyük kısmı sanattan uzak, sanat yerine
değersiz birkaç diziye körü körüne bağlanıyorlar. Sadece toplum değil, aydınlık
yolunda öncülük etmesi gereken kimseler de aynı şekilde sanat-kültür ile farklı
kaldırımlardan ilerliyorlar. Gerçi sanatsız ne tarafa doğru ilerlenir ? Kim
bilir... Konumuza dönelim.
Felsebiyat dergisi Blog eki ile geliyor. Böylece her sayıda farklı yazarlardan
farklı metinler tadıyoruz. Bu eke şuan için talep ne derecede?
Felsebiyat
Blog, dergimizin tamamen okuyucuları için ayırdığı bir ektir. Moderatörlüğünü,
dergi yazarlarımızdan Tuğba Ekşioğlu yapmakta. Blog ekini kurmadan önce, web
sitemizde ayın bloggerı adı altında yapmış olduğumuz bir yarışma vardı. Her ay
web sitemizde yayınlanan bloglardan en çok okunanı seçip, yeni sayımıza
alıyorduk. Katılanlar fazlalaştıkça, bu projeyi geliştirmek istedik ve sonunda
Felsebiyat Blog çıktı. Böylece yüksek katılım alsak dahi herkese geri dönüş
yapabiliyoruz.
Bu ekte yer almaya
talep ne derecede?
İnsanlar
Felsebiyat Blog’u duydukça, çevrelerine duyuruyorlar. Bu zincir başladığı
günden beri büyümekte ne mutlu ki. Başlarda gelen katılımın çok üzerinde yer
alıyoruz şuan. Ama yine de geri çevirdiğimiz insan olmadı ve uç durumlarla
karşılaşmadığımız sürece de olacağını sanmıyorum.
Felsebiyat
Blog, yazılarını, çizimlerini ya da çektikleri fotoğrafları bir yerde yayımlatmak
isteyip de yayımlatamayan herkesin dergisi aslında. Patronu, halk… Biz
kendilerinden sadece, her ayın 15’ine kadar içerisinde dini, siyasi ya da etnik
tartışma yaratmayacak bir çalışmayı blog@felsebiyatdergisi.com adresine
yollamasını istiyoruz, hepsi bu.
Felsebiyat
dışında Türkiye’de ses uyandıran #otizmifarketyasamipaylas projesine öncülük
etmişsiniz. Bu proje hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?
Bilindiği
gibi Nisan ayı, tüm dünya genelinde Otizm ayıdır. Biz de dergi olarak bu tür
önemli konularda çeşitli çalışmalar yapmayı seviyoruz. Otizmli annelerin hemen
tanıyacağı dostum M.İrem Afşin’e bir akşam mesaj gönderdim ve ona “Nisan’da ne
yapıyoruz?” dedim. İşte bu kampanyanın fitilini böyle ateşledik.
Ardından
sabahlara kadar internet üzerinden edilen sohbetlerin ve sosyal medyanın da
gücüyle, önce kampanyamızın viral filmi büyük haber kanallarında yayınladı,
ardından da gönüllü insanlar sayesinde elden ele ulaştı. Hatta öyle ki, Twitter
TT listesinde de yer aldık.
Türkiye’nin
çeşitli yerlerinde Otizmli kardeşlerimiz için çeşitli etkinlikler düzenledik.
Ben de dergi yazarlarımızdan Sıla Paylar’ın Antalya’da düzenlediği
"Akdeniz Üniversiteli Gençler Otizmli Çocuklar İle Kaynaşıyor"
etkinliğinde “Bir Çok Ben” kitabımı Otizmli kardeşlerimiz ve aileleri için
imzaladım.
Yeni
projelere öncülük etmek istiyor musun?
Kesinlikle
yeni projelerde öncülük etmek ya da içerisinde yer almak isteriz. Bu bizim için
mutluluk verici bir iş.
Çok
teşekkür ederim Arda bu güzel sohbet için, dilerim ki Felsebiyat bağımsız,
gelişmeye devam eden, günden güne güzelleşen bir oluşum olarak yoluna devam
eder. Sen de yeni projelerle daha sağlam ilerlersin kariyerinde.
Kendine iyi bak, tüm Felsebiyat okurlarına selamlar!
Ben özgür
bir platforma konuk olduğum için teşekkür ederim. Okuyucumuz, bizi takip etmeye
devam ettiği sürece, Felsebiyat her türlü devam edecektir. İsimler değişir
belki ama sanat yaşamaya devam etmeli…
Biz de Özgür Platform olarak Felsebiyat'a ve #otizmifarketyasamipaylas Projesine destek oluyoruz. Kültür-Sanat sever biriyseniz Felsebiyat'ı sakın gözden kaçırmayın.
Umarım ülkemizde daha çok Felsebiyat'lar, daha aydınlık ve daha özgür-bağımsız platformlar oluşur.
0 yorum:
Yorum Gönder